Hukuk Muhakemeleri Kanunu 189/2 uyarınca, “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.”
Madde metninden hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin mahkeme tarafından bir olgunun ispatında dikkate alınmayacağı açık biçimde anlaşılmaktadır.
Diğer yandan HMK 189/4’e göre “Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir” denmektedir. Dolayısıyla HMK madde 189 da hukuka aykırı olarak elde edilen delilin dikkate alınmayacağı düzenlenmişken, bu delilin hukuka aykırı olup olmadığının değerlendirmesinin mahkemece yapılacağı ve burada mahkemenin takdir yetkisi bulunduğu belirtilmiştir.
Boşanma davasına ilişkin Yargıtay kararları incelendiğinde ise bu konuda daha esnek bir tavır sergilendiği görülmektedir. Örneğin; Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında eşlerden birinin tuttuğu günlüğün diğer eş tarafından mahkemeye delil olarak sunulabileceği kabul edilmiştir. Karar metninde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Uyuşmazlık; davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içerisinde bulunup bulunmadığı, sözü edilen davranışların ispatı ile ilgili olarak davalı kadın tarafından tutulan “GÜNLÜK” isimli defterin delil niteliğinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarındadır.
Öncelikli olarak hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdüklerini bir yer olduğundan kadın gizli mekan kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz.
Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, zaten özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulunduran not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez. Tüm bu nedenlerle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir.”
Benzer bir uyuşmazlıkta da yukarıdaki karara paralel olarak Yargıtay aynen şu ifadelere yer vermiştir.
‘’Sunulan delil, eşlerin birlikte yaşadıkları konutta, davalı kadının bilgisi dışında koca tarafından hazırlanan bir sistemle elde edilmiştir.
Yapılan bilirkişi incelemesi sonucu, (CD)’deki ses kayıtlarının, orjinal olduğu, üzerinde ekleme, çıkarma, kesinti ve kopyalama bulunmadığı tesbit edilmiştir. Davalı kadın, kayıt altına alınan konuşmaların kendisine ait olmadığına ilişkin bir iddia ileri sürmemekte, bu delilin özel hayatının gizliliği ihlal edilerek elde edildiğini belirterek karşı çıkmaktadır.
Delilin elde edilişinde hukuka uygunluk nedenleri varsa, o zaman kanuna aykırılık ortadan kalkar. Kuşkusuz Anayasaya göre; herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Anayasa m. 20/1) Ancak, evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur. (TMK. m.185/3) Eşlerden birinin, bu alana ilişkin özel yaşamı, evlilikle bir araya geldiği ve birlikte yaşadığı hayat arkadaşı olan diğer eşi de en az kendisininki kadar yakından ilgilendirir. O nedenle, evlilikte, evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konutta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğüyle bağdaşmayan davranışlarını tesbit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz.’’
Diğer yandan önemle vurgulamak gerekir ki; “hukuka aykırı elde edilen delil” ile “hukuka aykırı olarak yaratılan delil” kavramları birbirinden farklıdır.
Yargıtay; hukuka aykırı yoldan delil yaratılmış bir uyuşmazlıkta ise aşağıdaki şekilde karar vermiştir:
“Facebook isimli sosyal paylaşım sitesi kullanılarak kocanın, dayısıyla görüşmelerine ilişkin iletişim kayıtları; davacı kadının, sosyal paylaşım sitesinde kendisini “kocanın dayısı” yerine koymak suretiyle “dayısı ile koca” yazışıyormuş görüntüsü verilerek davacı kadın tarafından oluşturulduğu, davacı kadının da bunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde, sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapılan görüşme kayıtları da vakıaların ispatında dikkate alınamaz.”
Karar metninden anlaşıldığı üzere Yargıtay; aldatılan kadının bunun ispatlamak için kocasının dayısı adına Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde sahte hesap açması ve dayısı gibi davranak kocası ile facebook üzerinden yaptığı yazışmalara ilişkin kayıtlarda kocanın itirafı bulunsa bile bu iletişim kayıtlarının hukuka aykırı olarak yaratılması sebebiyle delil değeri olmadığına karar vermiştir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Yukarıda birbirine paralel görüşe yer veren ilk iki karara bakıldığında; boşanma davalarında hukuka aykırı olarak elden edilmiş delillerin değerlendirilmesinde olayın özelliğine gore daha esnek davranıldığı görülmektedir. Bu bağlamda; eşlerin birlikte yaşadığı ortak alanda bulunan günlük, not defteri ve fotoğraf gibi araçlar ile eşlerin ortak yaşadığı konutta alınan ses kayıtlarının olayın özelliğine gore hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş delil sayılmadığını ve yargılama esnasında dikkate alındığını söyleyebiliriz. Fakat; facebook ve benzeri sosyal paylaşım siteleri kullanılarak hukuka aykırı olarak yaratılmış deliller yargılamada hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır.